İçeriğe geç

Cep telefonu yıldırımı çeker mi ?

Cep Telefonu Yıldırımı Çeker mi? — Edebiyatın Işığında Bir Sorgu

Bir kelimenin içindeki yıldırım, bazen gökyüzünden değil, insanın kalbinden düşer. Sözcüklerin şimşeği insan ruhunu aydınlatır, kimi zaman da yakar. “Yıldırım” dediğimiz doğa olayı ile “iletişim” dediğimiz insanî bağ arasında ince bir hat vardır: biri gökten iner, diğeri göğe uzanır. Bu yazı, “Cep telefonu yıldırımı çeker mi?” sorusuna yalnızca fiziksel bir yanıt aramakla kalmaz; aynı zamanda modern insanın teknolojiyle kurduğu ilişkiyi, edebî bir gözle yeniden yorumlar.

Bir Şimşek Gibi Gelen Modernlik

Victor Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu’ndaki Quasimodo’su, çan kulesinden aşağı bakarken yalnızlığa çakılmış bir yıldırım gibidir. Oysa bugünün insanı, elinde cep telefonu, dijital bir kuleye tırmanmış hâlde… Gök gürültüsünü dinlemek yerine, bildirim seslerine kulak verir. Yıldırımın doğa üzerindeki etkisiyle cep telefonunun insan zihnindeki etkisi arasında bir benzerlik vardır: her ikisi de bir anda gelir, sarsar, iz bırakır.

Ama şu soruyu edebiyatın diliyle soralım: Gerçekten tehlike yıldırımda mı, yoksa bizi göğe bağlayan bu parlak ekranlarda mı gizlidir?

Fizikten Felsefeye: Işığın Peşinde Bir İnsan

Bilim bize açıkça söyler: Cep telefonları, yıldırımı çekmez. Metalik yapıları ve küçük antenleri, atmosferdeki elektrik yükünü yönlendirecek kadar güçlü değildir. Ancak insanın doğaya meydan okuma arzusu, bir Prometheus miti gibidir. Prometheus ateşi tanrılardan çalmıştı; bizse gökten inen yıldırımı veri sinyallerine çevirdik.

Edebiyatın derin sularında, bu durum bilginin laneti olarak karşımıza çıkar. Mary Shelley’nin Frankenstein’ında olduğu gibi, teknolojiye hükmetmeye çalışırken kendi yarattığımız gücün esiri oluruz. Yıldırımı çeken yalnızca gökyüzü değil, insanın içindeki merak, tutkudur.

İletişimin Yıldırımı

Yıldırım, gökle yer arasındaki ani bir buluşmadır. Cep telefonu da insanlar arasındaki aynı ani bağı temsil eder. Ancak bu bağı her zaman güvenli bir liman olarak göremeyiz. Tıpkı Shakespeare’in fırtınasında olduğu gibi, kelimeler de bazen yıldırım kadar yıkıcı olabilir.

“Cep telefonu yıldırımı çeker mi?” sorusu, aslında şu modern paradoksu anlatır: Biz yıldırımı çekmiyoruz, yıldırım bizi çağırıyor. Her bildirim sesi, göğün bir yankısıdır. Gök gürültüsünün yerini artık mesaj sesleri almıştır; ama içimizdeki fırtına hâlâ aynı kalır.

Modern İnsanın Mitolojisi: Göğe Dokunma Arzusu

Eski mitlerde yıldırım tanrıların silahıydı. Zeus, elinde şimşeğiyle gökleri yönetirken, bugün biz parmaklarımızla ekranlara dokunuyoruz. Bu da bir tür tanrısallık yanılsamasıdır. Teknoloji, bize göğe dokunma gücü verir; fakat bu güç, çoğu zaman bizi yeryüzünden koparır.

Edebiyatçılar için yıldırım, bir ilham anıdır. Rimbaud, “Sezgi bir şimşek gibi çakar” der. Belki de cep telefonu, bu çağın yeni şimşeğidir: aydınlatır, kör eder, yakar ama aynı zamanda bağlar.

Sonuç: Yıldırım Gibi Düşünmek

Evet, fiziksel anlamda cep telefonu yıldırımı çekmez. Fakat edebî anlamda, insanın göğe uzanan her jesti, bir yıldırım çağrısıdır. Biz göğün ateşini değil, anlamın kıvılcımını arıyoruz. Her mesaj, her kelime, her bağlantı — birer küçük yıldırım anıdır.

Bu yüzden asıl tehlike yıldırımda değil, duygularımızı şimşek hızıyla tüketen çağdadır. Belki de en büyük yıldırım, insanın kendi iç dünyasında çakar.

Okura Davet

Sizce yıldırımı çeken cep telefonu mu, yoksa insanın iletişim tutkusudur?

Yorumlarda kendi edebî yıldırımlarınızı, çağrışımlarınızı paylaşın. Belki de hep birlikte, kelimelerin göğünde bir fırtına başlatabiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
cialismp3 indirbetciprop money