İçeriğe geç

Emile Durkheim neyi savundu ?

Emile Durkheim Neyi Savundu? Toplumun Temellerini Anlamak

Ekonomi okumuş biri olarak, hepimiz bazen iş hayatında bir anda daha büyük bir sorunun içine düşüyoruz. Birçok insan gibi ben de günümüz toplumunda her şeyin birbirine bağlı olduğunu düşünüyorum. Ama bir noktada durup, bu bağlantıların nasıl oluştuğunu sorguladım. İşte tam bu noktada Emile Durkheim’ın fikirleri devreye giriyor. Durkheim, toplumsal yapının insanları nasıl şekillendirdiğiyle ilgili önemli teoriler geliştiren bir sosyologdu. Peki, Emile Durkheim neyi savundu? Bu yazıda, onun toplumu nasıl anlamaya çalıştığını ve bunun günümüz dünyasında bize nasıl ışık tuttuğunu anlatacağım.

Durkheim’ın Toplum Anlayışına İlk Adım: Toplumsal Gerçeklik

Hepimizin çocukluktan beri duyduğu o “toplumun temeli aile” klişesini bir kenara bırakıp, gerçekten düşündüğümüzde toplumun temellerinin aslında çok daha geniş ve karmaşık bir yapıya dayandığını görürüz. Durkheim, toplumun bireylerden bağımsız bir şekilde var olduğuna inanıyordu. Yani, bizim düşüncelerimiz, davranışlarımız, hatta duygularımız bile toplumsal faktörler tarafından şekillendiriliyordu. Kendi gözlemlerimden örnek vermek gerekirse, bir toplu taşımada otobüsün son durağında ne kadar sessiz olunduğunu hep fark etmişimdir. O sessizlik, sadece bireysel bir tercih değil, toplumsal normların etkisiyle oluşuyor. Yani, insanlar bir araya geldiklerinde, ister istemez toplumsal kurallara uymaya başlıyorlar.

Emile Durkheim’a göre, toplum bir yapıdır ve bu yapı, bireylerin ve grupların kendilerini anlamalarından çok daha derin bir etkiye sahiptir. Toplumda ne kadar güçlü normlar ve kurallar varsa, bireyler o kadar çok bunlara uyar. Durkheim, bu normların toplumsal düzeni sağladığını savunuyordu.

Sosyal Dayanışma: Toplumun Birleşen Gücü

Bir gün, arkadaşım Ahmet ile öğle yemeğinde otururken, “Toplumun yapısı neye dayanır?” diye sormuştum. O an hepimiz bir arada olup, aynı ortamda yemek yediğimizde hissettiğimiz o bağlılık vardı. Hani o “göz teması kurmamış olsak da, bir şekilde aynı sohbetteyiz” hissi var ya, işte Durkheim’ın teorisinde de bu “sosyal dayanışma” kavramı tam olarak buna denk geliyor.

Durkheim, toplumsal yapıyı iki ana türde incelemişti: Mekanik dayanışma ve organik dayanışma. Mekanik dayanışma, daha ilkel toplumlarda, insanların benzer işlerde çalışıp benzer hayatlar yaşadığı zaman ortaya çıkan bir dayanışma türüdür. Örneğin, kırsal kesimde yaşayan insanlar, birbirine çok benzeyen işlerde çalıştıkları için bir arada olma eğilimindedirler. Ama şehirleşen bir toplumda, insanlar farklı işlerle uğraşır, farklı düşünceleri ve yaşam tarzlarını benimserler. İşte burada organik dayanışma devreye giriyor. Şehirdeki bir toplumda, farklı mesleklerden insanlar bir arada yaşar ve her biri toplumsal işlevi farklı şekilde yerine getirir. Durkheim’a göre, bu tür toplumlar daha karmaşık ve dayanışmaya dayalıdır.

Ankara’da yaşıyor olmamın getirdiği en ilginç gözlemlerden biri, şehre yeni gelenlerin ilk başta bocalamaları, alışkanlıklarının bozulmasıdır. Birçok farklı arka plandan gelen insan, çok farklı yaşam biçimlerine sahip olmasına rağmen, bir şekilde toplumsal normları ve değerleri kabul eder. Durkheim’ın sosyal dayanışma teorisini bu gözlemlerimle karşılaştırdığımda, şehirleşmiş toplumların neden bu kadar dinamik ve sürekli değişken olduğunu daha iyi anlıyorum.

Anomi: Toplumsal Bozulma ve Değişim

İş hayatımda, bazen çok fazla sorumluluğum olduğunda, birdenbire işlerimin karıştığını hissediyorum. O an, “ne yapmam gerektiğini bilmiyorum” diyorum. Durkheim’ın bu tür bir durumu ele alışı da çok ilginç. Onun “anomi” kavramı, toplumun bireylere sağlam bir yön ve hedef vermemesi durumunda, bu karışıklığı yaşadığımızı anlatır. Bireylerin, toplumdan ve kurallardan yoksun kalmaları, bu karışıklığa yol açar. Toplumsal normların zayıfladığı bir toplumda, bireyler kimliklerini ve rollerini kaybedebilirler.

Örneğin, pandemi döneminde birçok insanın işlerini kaybetmesi ve bu süreçte yaşanan psikolojik zorlanmalar, bireylerin toplumdaki yerlerini sorgulamaları gibi anomiye benzer durumları ortaya çıkarabiliyor. İnsanlar, ne yapacaklarını ve kime ait olduklarını bilemez hale gelebilir. Bu durum, Durkheim’ın toplumsal bozulma teorisini çok iyi bir şekilde açıklıyor.

Durkheim ve Eğitim: Toplumsal Yetişme

Eğitim, Durkheim’ın üzerinde durduğu bir diğer önemli konuydu. Eğitim, toplumsal normları bireylere öğreten ve toplumun bir parçası olabilmeleri için onlara rehberlik eden bir mekanizma olarak görülüyordu. Eğitimin, bireyleri sadece meslek hayatına hazırlamakla kalmayıp, aynı zamanda onları toplumsal normlara ve değerlere de adapte ettiğini savunuyordu. Ankara’da çeşitli üniversitelerde çalışmak, bana bu teoriyi her gün gözlemleme fırsatı veriyor. Öğrenciler, sadece derslerinde başarılı olmak için değil, aynı zamanda toplumda nasıl hareket edeceklerini, hangi normlara uymaları gerektiğini de öğreniyorlar. Bu, Durkheim’ın eğitimdeki rolüyle çok örtüşüyor.

Sonuç: Durkheim’ın Mirası

Emile Durkheim neyi savundu? Kısaca söylemek gerekirse, toplumun bireyler üzerindeki şekillendirici gücünü ve sosyal düzenin sağlanmasında toplumsal normların önemini vurgulamıştır. Gözlemlerimden ve kendi deneyimlerimden edindiğim derslerle, Durkheim’ın bu teorilerinin günümüz toplumlarında hala geçerli olduğunu düşünüyorum. Toplumun, bireyleri nasıl şekillendirdiğini, kolektif bilinçle nasıl birleştiğimizi ve nihayetinde her bireyin toplumun bir parçası olarak işlev gördüğünü anlamamız, hayatımıza farklı bir bakış açısı katabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
betcisplash